Mesut ÖZMEN
  Aşk Hikayeleri
 

 

ARKADAN KONUŞMAK

Yolculuğa... O uzun, o zorlu, ama bizi iyileştirecek acıya doğru yolculuğa çıkarız umuduyla gitmiştim yanlarına bu gün de.. Heyecanlıydım, sabırsızdım, çocukluğun kutsallığından renkler kuşanmıştım üzerime..Ama yanlarına vardığımda yüzlerinde sanki beni ıssız, karanlık ve balçıktan bir göle itmişler, sonra kurtarmayı çok isteseler de kurtaramamışlar gibi kirli gölgeler ve hak etmedikleri 'suçlu zevklerin' çürümüşlüğü vardı.Yine benimle ilgili gerçek düşüncelerini ben yokken konuşmuşlardı... Yanlarına geldiğimde ise benimle ilgili bütün gerçek düşüncelerini söyleyip bitirmişlerdi. Hayatına ortak oldukları, kararlarını etkiledikleri, dostluk oyunu oynadıkları birini arkasından kötüleyip, orada yokken onu balçıktan simsiyah bir göle atmak onları birbirlerine bağlayan, yakınlaştıran tek ortak şeydi neredeyse... Şimdi birlikteyken bana 'umutsuz bir hasta' gibi bakmaları biraz önceki suç ortaklığının tadını biraz daha uzatmak içindi sanki.Ne tuhaf, onlarla birlikteyken biraz önce beni önce mahkum edip, ardından balçıktan karanlık bir göle attıklarını hissediyorum, ama böyle yapmaları sanki çok doğalmış gibi bunu onlara ya söyleyemiyorum. Neden ben çekip gitmiyorum yanlarından? Neden ihtiyaç duyuyorum onlara? Beni tekrar yok etmelerine neden katlanıyorum? Kurban olmaya alışkanlık mı bu? Yoksa onların benim celladım olduklarına mı inanmak istemiyorum bir türlü? Ya benim kaç kurbanım var? Yoksa şöyle ya da böyle ben de onlardan biri miyim? Ben bu sorularla boğuşadurayım, onlarsa beni balçıktan, ıssız, karanlık bir göle atmış ve oradan gelmiş, ama yaptıkları bu infazı sanki biraz fazla ağır bulmuşlar gibi yüzüme bu hayata özgü çürümüş bir acıma duygusuyla bakıyorlar. Ben yanlarında yokken, karanlık bir gölde infaz edilme kararımı verirken bildikleri her şeyi, hayallerimi, yorumlama yeteneklerini koşuşturmuş, iç dünyalarının derinliklerine dalmış, şimdiyse yorgun ve yüzeye çıkmış gibi bir halleri var.Bana ölümümü unutturmak için basit, günlük, sıradan şeylerden bahsediyorlar. Güldürmeye ve eğlendirmeye uğraşıyorlar akılları sıra. İçlerinde gururumu okşayan, bana umut vermeye çalışanlar bile var. Daha biraz önce karanlık ve ıssız bir göle attıkları birine umut vermek bu hayata özgü bir şey olsa gerek.Bütün bu olup bitenleri bildiğimi hissettikleri halde davranışları hiç değişmiyor. Korkuyorum onlardan. Garip bir ürküntü veriyorlar bana. Söyledim ya, yine de ayrılmıyorum yanlarından. Garip, hastalıklı bir duygu yanlarında tutuyor beni. Belki de aralarından biri bu korku ve ölüm oyununu bir yerden bozar diye bekliyorum. Belki de herkes o kişiyi bekliyor sanıyorum... Ama sonra bu bekleyişimin balçıktan bir göle atılmama sebep olan yanılgılarımdan biri olduğunu anlıyorum. Çünkü artık biliyorum ki, bu oyunu hatırlatacak, yani bozacak kişiler gülüp oynuyor.Anlaşılıyor, onlar burada bu hayatta kalacaklar. Yola çıkmak istemedikleri, asıl acıyla buluşmak istemedikleri çoktan belli. Çocukluklarından gelen o uzak, o sahici, ama artık kısılmış çığlığın sesini artık birçoğu hemen hiç duymuyor. Duyanlarsa bu tedirginlikten işledikleri bir iki cinayetten sonra kurtulacaklarını tahmin ediyorlar. Kendilerine bu çığlığı hatırlatan bütün insanları, anlamları ve duyguları bu hayattan kaldırmaya ant içmişler sanki.Kötülükleri bile öyle gizli, öyle yorgun, öyle bencil ki, içlerinde saklı kalmış ve yaşayan tüm duygularını bir başkasınınitilmişliğinde ve yenilgisinde yok etmeye çalışıyorlar ve sonra ona: biz her şeyi senin iyiliğin için yaptık, diyorlar. Kendi ölümlerini bile başkasına taşıtıyorlar. En yakın davrandıklarında bile son kez görüşür gibi bir halleri var. Ruhlarında bir atom savaşı sonrasındaki ölümcül ıssızlığa bile alıştırmış gibiler.Yola çıkmak isteyenleri ise ısrarla, gidilecek yerde artık düşlenen hiçbir şey olmadığını, bu hayatın bütün hayatlardan daha güzel ve iyi olduğunu söylüyorlar. Gitmeye kalkanların dayanılmaz felaketlerle karşılaştıklarını, birçoğunun çıldırdığını anlatıyorlar.. Kim gözlerini kamaştırır, kim bu hayatın alternatifsiz olduğunu söylerse, onu 'en büyük sanatçı' ilan ediyorlar. Aldırmamak gerekiyor, çoğu zaman donuk ve kayıtsız gözüktüklerine; bu hayatta kalmak için hiç bu kadar kararlı hissetmemişlerdi kendilerini.Her gün bir başka zehirli cemiyet yasaları yapıyorlar aralıksız. Tuzaklarla dolu yeni günlük hayat haritaları çiziyorlar durup dinlenmeden.Ve asıl olarak düşünceleri, düşleri, bilinçleri ışık sızdıranları, kurtuluş yollarının üzerinin sürekli olarak kapatıldığını söyleyenleri, bu hayata uyum gösteremeyenleri büyük tehlike ilan edip onları en yakın çevrelerine yok ettiriyorlar... Çünkü her şey oluyorlar: arkadaş oluyor; sırdaş, komşu, akraba, okul arkadaşı, iş arkadaşı oluyorlar.... İçimizdeki kompleks, ihtiyacımız, takıntılarımız, umutlarımız, zaaflarımız, her şey, ama her şey oluyorlar...Önce biz hep beraberiz, biz güçlü ve yakın bir çevreyiz duygusu uyandırıp sonra sanki gizli bir yerden emir almışçasına ansızın kayboluyorlar. Onca beraberliğin, onca yakınlığın bir anlamı, bir sürekliliği olduğunu yadsımamak istercesine. Sonra yine eskisi gibi ortaya çıkıyorlar. Sistemin ta kendisiyken, sistemden zarar gören, ezileni oynuyorlar.Ve bütün bu maskeler, şaşırtmacalara, asıl acıya doğru yola çıkmak isteyenleri düşlerini, çocuksu umutlarını, çabucak ayaklanan duygularına karşı mahcup durumuna düşürüyor. Birçokları bu mahcubiyeti insanda soyluluk uyandıran bir akşamüstü hüznüne dönüştüremeyip tiksinti veriyorlar. Bir kalemde düşlerinden, umutlarından, duygularından.Bu basit, bu kaba, bu derinlikten yoksun görünen hayatın arkasında süren o korkunç, o karmaşık ve amansız savaşı gizlemek için suçlarına ortak etmedikleri kimse kalmasın istiyorlar. Ve hayat, hayat olalı hiç bu kadar güçlü olmadıklarını da biliyorlar... Hiç bu kadar egemen.Ama ne tuhaftır ki, gördükleri düşleri hiç unutmayan ve bizleri kurtaracak olan asıl acının bu hayatın dışında bir yerde olduğunu isyan dolu bir aşkla söyleyen çocuklardan gittikçe daha çok korkuyorlar...


AŞIĞIM SANA...

Bir ustayım ben, bir duvarı hatasız işleyen Bir ağacı nakış nakış işleyen, bir makineye hükmeden Çünkü aşığım sana
Bir öğrenciyim ben, sürekli çalışıyorum dersimi, ev ödevlerimi hiç aksatmıyorum, başarıyı yakalamak için Çünkü aşığım sana
Bir çocuğum ben, oyunlarla büyüyen, canı acıdı mı ağlayan, keyiflendikçe gülücük saçan, zayıfım çoğu zaman beklide aciz… Çünkü aşığım sana
Bir suçluyum ben, hep yakalanma tedirginliği içinde Bir kaçışın koynunda savrulup duruyorum, nereye gittiğimi bilmeden Çünkü aşığım sana
Bir yolcuyum ben, menzili olmayan yollarda arayış içindeyim Nereye gidersen peşindeyim, kilometreler yoldaşım Çünkü aşığım sana
Bir hastayım ben, iyileşmek gelmiyor içimden Seni ilaç belledim ama bitmeyesin diye öyle azar azar alıyorum ki Çünkü aşığım sana
Bir ateşim ben, alev alev sarıyorum etrafımı, sen canlandırıyorsun beni, tonlarca su sıksalar bir küçücük korum bile sönmez Çünkü aşığım sana
Bir besteciyim ben, en güzel senfonileri besteliyorum, aşkın notalarından ezgileri yoğuruyorum, sensin şarkılarımın kaynağı Çünkü aşığım sana
Bir fidanım ben, sen suladıkça yeşeriyorum, su vermeye gelmesen solacağımı biliyorum, ama gelirsin soldurmazsın beni Çünkü aşığım sana
Bir pencereyim ben, açtıkça kanatlarımı senin ışığın giriyor evimden içeri, gözlerimi kamaştırıyorsun ama ben bundan hiç yakınmıyorum Çünkü aşığım sana
Bir kapıyım ben, ama hüzün ve acıya geçit yok bu kapıdan Zaten hiç yakışmaz ki sana bunlar, sadece senin geçmene izin var Seninle birlikte aşka da… Çünkü aşığım sana
Bir ülkeyim ben, bağımsızlığımı seninle kazandım, topraklarımda aşk hüküm sürüyor, sen dolaşıyorsun bayrağım seninle dalgalanıyor, sadece bayrağımı sen dalgalandırıyorsun Çünkü aşığım sana
Bir bahçeyim ben, uzun yollardan sonra girilen bir bahçe Herkesin konukluğu kısa sürdü, ama senin uzun sürsün Çünkü aşığım sana
Bir mektubum ben, en güzel sözcüklerin okunduğu, adresi belli Sahibinin elinde daha da güzelleşen, sen okumalısın beni Çünkü aşığım sana
Bir deli maviyim ben, sevdikçe mavileştiriyorum seni de, şimdi maviyi yaşama zamanıdır, şimdi aşkı yaşama zamanıdır haydi gel benimle… Çünkü aşığım sana


AŞK BENİM HİÇ SENİN OLMAMIŞ

Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak, boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya ?Konuş konuş konuş? derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ?? Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin, dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı. Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim. Var olduğum her yer aşk(ın) şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer, zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı, bende yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim. Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış, sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi. Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti, Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan, Sanki benim hiç senim olmamış gibi?


AŞK BİR FIRSATTIR

Karşımıza zamansız çıkarlar bazen. Ya o anda tanımayız yada fırsatları sonsuz sanıp, ziyan ederiz. Oysa hayatımızda bir veya birkaç kez belirirler. Ama asla defalarca değil. Zaman uygun değildir, daha önemli işlerimiz vardır ve kaçırırız o aşk fırsatını... Öyle genç, öyle umut dolu, hatta birazda şımarığızdır ki o günlerde. Daha nice fırsatlara fırsatlara inanırız. Oysa hayat her zaman aynı ölçüde cömert değildir. Her zaman sunmaz bize o en çok yakışsanı. Peş peşe sıralanmaz tam da gönlümüze göre olan. Aradan yıllar geçer; bir de bakarız ya yapayalnız kalmışız yada yanımızdaki ile ayrı dünyalardayız. Önce acırız kendimize; ilk gençlik yıllarımızda pek çok sandığımız ama bir daha asla rastlayamadığımız gelir aklımıza. Sonra tekrar tekrar gelir. Artık iyice anlarız ki hayatımızın en büyük aşk fırsatıydı o. Bizse sadece şimdi sırası değil diye boşvermiştik. Hatta düşünmemiştik bile. Zaten onun o olduğunu anlamamıştık ki. Yıllar sonra sık sık düşüneceğimizi, bir daha rastlayamayacağımız hiç biliyorduk. Çok var sanmıştık... Zaman, şartları ruh halimizin tam olduğunda uzanıp, birini alırdık nasıl olsa. Sonra hayatın gerçekleriyle yüzleşiriz. Kıymetimizi bilmeyenlere, bazen pek de kıymet vermediklerimize dokunuruz. Ama ona hiç dokunmadığımızı hatırlarız. Aşkını ciddiye almadığımızı, aşkını yaşamadığımızı. Yıllarca unuttuğumuz halde her mutsuzluğumuzda, her hayal kırıklığımızda aklımıza gelir. Kendi kendimize “Neden?” deriz, “Neden hayatın başındayken daha tecrübeli biri bana fırsatların sonsuz olmadığını söylemedi ki?” Evet, aşk bir fırsattır ve ilk geçlik yıllarında hemen herkesin kaçırdığı, bir veya birkaç fırsat varır. Allah tan yaş ilerledikçe fırsatı kaçırmamayı öğreniyoruz. Ne var ki çoğu kez yaşadığımız hayal kırıklıkları ve duygusal yıpranma anlarında kaçırdıklarımıza yanar dururuz. Gerçi yaşanmayan bu aşklar, adı üstünde yaşanmamıştır ve eğer yaşansaydı belki de onları şimdi hatırlamak bile istemezdik. Kim bilir? Bakın Murathan MUNGAN, nasıl anlatıyor bir yazısında aşkın bir fırsat olduğunu: “Ya biz binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Aksam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omuzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omuzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?” Neye benziyor biliyor musunuz? Hani vitrinde bir kazak görürsünüz, tam istediğiniz gibidir. Onu alacak paranızda vardır. Ancak yağmur yağıyordur. Şemsiyenizi kapatıp, mağazaya girmeye üşenirsiniz. Belkide şu anda yeni bir kazağa hiç ihtiyacınız yoktur. “Sonra bakarım” dersiniz. Gittiğinizde satılmıştır, kalmamıştır. Yağmurun dinmesini, yeni bir kazağa ihtiyaç duymanızı beklemez. Eğer zaman ayırıp, prova etme şansınız olsaydı belki de üzerinize uymayacaktı ama deneyemediğiniz için aklınızda hep iyi, en uygun olarak kalır gider. “ Aşk bir fırsattır, ama kaçırmayın!” derken; çevrenizde hoşlandığınız, hayatınızın aşkı olabilecek insanların peşinde koşun, onlara ilginizi belli edin, sizi fark etmelerini sağlayın, demek istemiyoruz. Bunu istiyorsanız yapın sizin bileceğiniz iş. Ancak daha önemlisi sizin peşinizden koşan, size yaklaşmaya çalışan, size değer verenlere de alıcı gözüyle bakın. Hele onların birinden aslında hoşlanıyor da şimdi sırası olmadığını düşünerek boşveriyor sanız, işte o zaman dikkat edin. Bir gün onu çok arayabilirsiniz, ama şehri çoktan terke etmiş olabilir.


 
 
  Bugün 16 ziyaretçi (18 klik) kişi burdaydı!
 
 




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol