Mesut ÖZMEN
  14.
 

 

SENİ SEVMEK

Seni, senin anlayamayacağın bir biçimde seviyorum ben. Benim olmak zararlı ya senin için, acı çekersin ya, işte bilerek bu gerçeği benim olmamanı isteyecek kadar çok seviyorum seni. Uzaklaş istiyorum kıyılarımdan, kayalıklarıma toslama, oturma karama... açıl, açıl, açıl. Uzaklaş benden, engin sularda ol. Lacivert mavilere dik gözlerini. Yosun yeşillerimden ıraklara düş. Yunuslar eşlik etsin yol alışlarına, hadi git artık, ne olur git. Baştan çıkartma beni. Uğurlar olsun. Gitmeni arzulayacak kadar deli bir kimlikle seviyorum seni. Seni, senin anlayamayacağın bir biçimde seviyorum ben. Hani bir baba kızar ya, öfkelenir, döver ya hatta... arkasında ayıplarla dolaşan evladını. Ve ama yine de umutsuzca sever ve uzatır ya ellerini ne zaman düşse dara. Hani hem reddeder onu evlatlıktan ve hem de ama içten içe kanar ya baba yüreği. Kanayan içini de sever ya evladıyla birlikte. Hayırsız, huysuz ve hatta topluma zararlı olsa da bile; ister ya içten içe onun toplumun en mutlu insanı olmasını. Ve hatta döner döner de bakar ya kendine: “Ben nerede hata yaptım.” Diye. Çocuğunun tüm hatalarından sorumlu tutar ya kendini. İşte öyle. Sorumlulukların acı, sızı mutsuzluklarıyla... evlatlıktan reddedecek bir inatla seviyorum seni. Seni, senin anlayamayacağın bir biçimde seviyorum ben. Çok ama çok uzaklarımda olduğun zamanlarda bile kimi zaman... milimetrik ölçümlerle nefesimdesin. Sana dokunmak kadar yakın olsan da çoğu zaman... milyon kilometreler öteden duyulmuyor sesin. Seni, senin anlayamayacağın bir biçimde seviyorum ben. ‘Her hareketinin sırrına varacak kadar sen olmak, nerede ne yapacağını öngörebilecek kadar ben olmak’ gerçeklerinle seviyorum seni. Ey güzel sevgili çok sağlıklı bir beden değil artık bedenim. Beynim de öyledir belki. Ben bir hasta yatağını ‘sen’ sanacak kadar... can yakan bir iğne ucuna ‘sevdalanacak’ kadar... hastalıklı bir ruhla seviyorum seni. Seni, senin anlayamayacağın bir biçimde seviyorum ben.


SENİ SEVMEYİ ÖZLEDİM

Seni özlüyorum. Gecenin en zifiri anında bile odamı aydınlatan bu aşkı özlüyorum en çok da her gün duyabilmek için çırpındığım sesini. Seni özlüyorum işte... Her kavgamızın sonunda çekdiğim sancıları, seni kaybetmek korkusu yüreğimi bir bıçak gibi kestiği anları bile. Seni özlüyorum kabul ettim artık bunu... Gözbebeklerimin içine yerleşmişsin ve dünyada iyiye ve güzele dair ne varsa içinde sen varsın. Meleklerin kanatlarında geliyorsun sen bana her gün, martıların gözlerinde. Bir papatya demetinin üstündeki uğur böceği oluyorsun, ayın şavkında, umudun mavisindeki en çok bu renge tutkunum bilirsin sen varsın. Yüreğime işlemişim seni bir dantel gibi ince ince düğümlerle... Çözülemezsin çözmem seni. Oradasın orada kalmalısın. Çünkü bir tek sen yüreğime yakışırsın. Her gün içimi ısıtan asıl sensin sıcacık ışıklarında tüm ruhumu saran, her yeni güne gözümü acar açmaz içine doluştuğunbir günaydınsın. Seni özlemek dayanılmaz hale geldğinde bile hiç isyan etmiyorum. Çünkü içimdesin ve seni göz yaşlarımla akıtmaya kıyamıyorum. Özlemin sancılarıyla bedenim her gün ölse de aslında her güne yeniden doğuyorum. Seni özlüyorum çünkü seni seviyorum hemde çok.. Doğrularını yanlışlarını sorgulamadan, bir çocuk yüreği gibi masumca yaşıyorum seni. Bu hayata verdiğim her nefesde gittiğim her yerde sende benimle birlikte varsın. O yüzden yalnızlık hiç bilmiyorum. Asla değiştirmeden, en katıksız halinle seviyorum seni. Özgürleşiyor aşkımız, sevdikçe büyüyor özledikçe yüceliyor. İşte en çok bunu, özlüyorum seni sevmeyi özlüyorum. Sevdikçe daha çok özlüyorum, özledikçe daha çok seviyorum.


SENİ ÜMİTSİZCE SEVMEME KIZMA

Burası bir dünya… Burası kalabalık bir meyhane. Burada erkekler hep çoğunlukta. Umutsuzluk da öyle… Birileri camları kırıyor. Dışarı bakıyor bir adam. Sokağa, geceye bakıyor… Öldüğüne bir türlü inanmak istemediği sevgilisine bakar gibi bakıyor hayata… Öyle bir bakıyor ki, sevmeye hak kazanmak için bile savaşmak gerekiyor, gecikince insan ömür boyu ölü bir sevgiliyi kollarında taşımaya mecbur kalıyor, der gibi bakıyor… Bir kadın kucağına gelen kedinin tüylerinde arıyor kaybettiği sevginin büyüsünü… Karşı köşedeki eski duvara vuran sarı ışığı seyrediyor iki adam. Sanki suçlu, sanki yasak bir sevişme yaşıyorlarmış gibi mahçup, ama yine de hiç konuşmadan seyrediyorlar duvardaki o sarı ışığı. Bu gece bana gelmeni istiyorum, ya da sana gelmeyi, ama telefonun hep meşgul. Böyle anlarda hep tasavvufa sarılırım ben. Sabrın yüceliğine… Telefonun meşgul çalarken eski duvardaki sarı ışığı seyreden adamlara bakıyorum bir taraftan… Lodos rüzgarları vuruyor o sarı ışığa. Tenteler uçuşuyor. Biliyorum, boşuna bekliyorum bu telefonun önünde, burada, bu dünyada; ama olsun, yine de ümitsizce seviyorum seni… Umudum olsaydı, inansaydım bu hayata, insana ve sana, önünde tükenmek isterdim, önünde veda ederdim bütün bildiklerime, herkesin bilip tanıdığı kendime. Ben okullarda okurken, yine de hep böyleydim. Sevmezdim herkesin yaptığı şeyi. Sevmezdim müsamereleri. Çabucak biten, sınırları çizilmiş zavallı piknik gezilerini. Gökyüzünün mavisine bakıp terlerdim hep, kapana kısılmış gibi terlerdim. Oysa görüp göreceğimiz en güzel yerdi dünya; ama bu dünyanın geçerli yasalarına göre en büyük suçtu bunun farkına varmak, okullarda ve her yerde… Sadece bu bile yetmişti zaten hasta biri olmama… Yetti bu zaten, sıradışı ve güvenilmez biri sayılmama… Beni hasta, beni sıradışı, beni güvenilmez kılan bu yanım yüzünden tatmadığım acı kalmadı, tatmadığım kuşku ve belirsizlik… Bir gökyüzüne bakıyordum, bir hayata, bir de insanlara… Dikkatim hep dağınıktı bu yüzden… Böyle olmaması gerekir, bu hayat yanlış diyordum acemi sesimle, çocuk sesimle… Yaşadıklarımı anlıyordum ama tecrübe dedikleri o şey oluşmuyordu bir türlü bende… Etrafımdakiler öyle dikkatli ve öyle öfkesizdiler ki, onca yıl boşuna yaşadığımı hissettiriyorlardı sanki bana… Konuşmak soyunmaktı benim için. Sılaya dönmek istemekti. Ne denli çok sıla hasreti çektiğimi hissettirmekti konuşmak. Oysa sılama kavuşmak ister gibi konuştukça umut kesiliyordu benden. Hatta utanç vericiydi göründüğü gibi olması bir insanın. İnsanın ve hayatın değişebileceğine inanmak aptallık derecesinde ayıptı burada ve her yerde… Anladım bunu, anladım. Kendim olduğum ve yaşadıkça tecrübe edinmediğim, onca yıl boyunca kendimi dünyanın soğuk gölgelerinin arkasına gizlemediğim için üşüdüm hep ve hiç olmadık zamanlarda utandırıldım; utandırıldım tecrübesiz kendimden… İşte bu yüzden yıllarca kendimi sevmem için birine muhtaç oldum ben hep. Kendimi sevmem, hayata yeni bir başlangıç yapabilmem için hep birini kendimden çok sevmem, bu yüzden ona ümitsizce bağlanmam ve onun bana acı çektirmesi gerekiyordu, birine eksilmeden tutku duymam için de onun beni üzmesi gerekiyordu. Öyle çok utandırmışlar, beni benimle öyle çok karşı karşıya bırakmışlardı ki, benim kendimi sevmem için beni benden kopartan, yolumu şaşırtan, sılamı unutturan, bana anlamsızca acı çektiren birine bağlanmam gerekiyordu… İşte böylesin sen de… Beni benden koparttın. Asıl gitmem gereken yeri, sılamı unutturdun bana. Belki de en çok bu yüzden bağlandım sana. Yıllardır yanıbaşımda derinleşen boşluğumdan, kasvetli geçmişimden, kapana kısılmış gibi geçen döküntü günlerimden kurtardığın için bağlandım en çok sana… Evet, ölecek kadar acı çekiyorum şu an. Ama bir taraftan bu acının ne denli anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorum. Ve yine de engel olamıyorum bu acıya… Belki de engel olmak istemiyorum. Bu boşluktan beni kurtardığın için herşeyi yapma hakkını tanıdın kendine. Bana da seni tanımanın, seni anlamanın o büyük yolculuğu, o büyük gizemi düştü… Kendimi unuttum, senin peşine düştüm. Bir gece aramızda nasılsa bir suskunluk olmuştu. Ne gördüysen gözlerimde, ne duyduysan suskunluğumda, seni kıskanıyorum, demiştin bana, hatırlıyor musun? Saflığımı kıskanmıştın, ne tuhaf; sana duyduğum aşkı kıskandığını söylemiştin… Beni kendinden kıskanmıştın. Çünkü, hani bireydin ya sen. Kimseye ait olamazdın ya. Bedenin ve ruhun yalnızca sana aitti; hem Tanrı da yoktu gökyüzünde ve vaktin de çok azalmıştı ya… Hiç düşündün mü peki, bir kez olsun düşündün mü, neden bu kadar doyumsuz ve aceleci olduğunu. Eminim düşünmüşsündür. İsteklerinin sınırı olmadığını, kendini arzularının ve hazlarının rüzgarlarına niye bıraktığını düşünmüşsündür… Biliyor musun, benim için bunların zerrece önemi yok! Kiminle istersen yat. İster kadın, ister erkek… İstediğinle seviş. Özgürlük bir tek geceleri, yatağında ve sadece sabaha kadar tanınıyor sana, bunu benden daha iyi biliyorsun. İstediğin kadar seviş. Ve beni de arzuladığın zaman ara sadece… Ama bana bir kez olsun gerçekten anlat, neden bu kadar aceleci ve doyumsuzsun. Neden böyle olduğunu ben çok iyi biliyorum aslında, ama sen anlat, senden duymak istiyorum… Bazen, gecenin bir yarısı kalkıp bana geldiğine göre, sen de benim seni ümitsizce sevmeme bağlısın aslında. Vazgeçemediğin tek şey bu belki de bende… Hayatındaki tek sahici şey… Herşey sevişmek değildir, herşey ten değildir… Çünkü bir yanın hazzın ve arzuların peşinde koşarken, bir yanın giderek derinleşen o boşlukla savaşıyor… Senin aşk dediğin o boşluğu kapatmak, mümkünse unutmak istemek değildir, biliyor olmalısın… Bak, bunu en çok da kendime söylüyorum. Bir gün arzuların ve hazların dinerse, anlatmak isterim sana neden en çok boşluğumuzdan kaçmak için aşık olmak istediğimizi… Hatırla ne olur, hatırla, kimden ve neden kaçtığını hatırla… Kendimizden, yanıbaşımızda büyüyen boşluklardan kaçtığımız sürece gidecek bir yer yok aslında, anla… Ve bu yüzden bana hiçbir şey ifade etmiyor, sen benim için fazla iyisin demen, hiçbir şey ifade etmiyor bana. Ne olur yıllardır beni benimle karşı karşıya getiren, beni benden kopartan insanların diliyle konuşma… Beni senden ayıran tek bir şey var oysa… Tek bir şey: Benim seni ümitsizce sevmem… Senin benim tarafımdan ümitsizce sevilmen… Bunun dışında birbirimize öyle çok benziyoruz ki, git gidebildiğin, kaç kaçabildiğin kadar… Git, benden uzaklara git… Unut bütün değerlerini, değersiz ol. Hiç bir değerin olmasın. İster kadın, ister erkek önüne gelenle yat… Ne yaparsan yap, farkında olmadığını sanırken bile ele vereceksin yine. En güvenmediğin insanların yanında, belki de en çok onların yanında ağzından kaçıracaksın gerçekten seni ele verecek olan şeyleri. Doyumsuzluğunun peşinde koştuğun anlarda, belki de en çok bu anlarda çarmıha gerilmek isteyeceksin… Biliyor musun, benim hiç bir değerim yok, derken bile, bir başına kaldığında, seni senden kurtaran kimse kalmayınca yanında, dünyanın bütün günahlarını üstüne almak isteyeceksin. Tanıyorum seni. Tanıdığım için de kaçıyorsun benden, kaçtığın için de ümitsizce seviyorum seni ben… Çünkü ben, seni sana hatırlatıyorum. Kendimden önce seni boşluğuna çağırıyorum. Bu dünya, bu hayat böyle olmasaydı, en çok beni severdin biliyorum; ve şimdi en çok bununla avunuyorum… Seni ümitsizce sevdiğim için ne olur kızma, ne olur gücenme bana… Bunu çok istedim. Benim yerimde sen de olabilirdin… Kıskanırdım seni en fazla, ama kızmazdım, anlardım, hak verirdim, gücenmezdim… Sürekli mağdur üretiyor bu hayat, sürekli yoksul, sürekli köle… Herşeye sinmiş bu derin haksızlık, bu uçurum yasası. Biri efendi öbürü köle olmazsa aşk bile olmuyor bu hayatta… Ne olur kızma bana…Git kiminle istersen seviş, ne yaparsan yap; geceler senin, kimi arzularsan arzula, ister sevmediğin insanların bile seni sevmelerini bekle, durmadan onaylanmayı bekle onlardan; isterse durmadan derinleşsin o boşluğun; biliyor musun ümitsizce sevdiğim için seni, daha iyi anladım bu hayatı ben. Bu imkansız aşk bana insanları ve hayatı daha iyi tanıttı… Bu ümitsiz aşk senin aslında ne denli yalnız ve ne kadar çaresiz olduğunu gösterdi bana… Bu yüzden kabullendim işte; seni efendi yapan, seni değerlerinden kopartan, etrafındaki onca insana rağmen seni yapayalnız kılan bu aşkın kölesi olmayı kabullendim… Bana düşen de bu… Değiştirmek isterdim bu hayatı, ama değiştiremiyorum, gücüm yetmiyor… Seni ümitsizce sevmeme kızma, kızma ne olur…


SENİN GEMİN CAMDAN SEVGİLİ

Duydum ki yine umudunu kesmişsin insanlardan, dostluklardan... Duydum ki yine acımaya başlamışsın kendine... Yolunu kimselerin bilmediği, bilmek de istemediği sevginin o hayal ülkesinde birilerini beklerken çok üşümüşsün... İnsan ancak kendisine sevgili olabilir, diyormuşsun. Şimdi artık yollarda ve binbir hayalin peşinde sürüklediğin ve yıprattığın sevgine minnet borcunu ödeyecekmişsin... Acıyan sevgini şımartacak, onu örtülere saracakmışsın. Onu kendini güçlü ve korunaklı olduğunu hissetmediğin hiçbir yerde ortaya çıkarmayacakmışsın... Sevgini yırtıcı bir kuş gibi yetiştiriyormuşsun. En iyi savunmanın saldırı olduğunu ve yokolmamak için yoketmek gerektiğini öğretiyormuşsun ona... Ona onu, sabırlar, merhametler ve inceliklerle değil, hazlar, hayranlıklar ve kıskanç ilgilerle besleneceğini vadediyormuşsun. Her gece uyumadan önce arkasında Che Guevera’nın resmi olan aynanla konuşuyormuşsun: Bir sen varsın önemli olan, bir sen varsın gerçek olan... Hem onca acıya rağmen hala güzelim... Ve artık kendime yasaklıyorum başkalarına acımayı ve hayatın acısını... Aynadaki nefesinin buğusunu görüyorum buradan. Gözlerinle gözgöze gelemediğim için tutup aynadaki buğuyu öpüyorsun. Yaralı kendini öpüyorsun... Çekmeceden cüzdanının çıkarıp içindeki kredi kartlarını seyrediyorsun zoraki bir hayranlıkla. İçinde sevgini sakladığğın kaleyi daha da güçlendirmeyi geçiriyorsun aklından. Kredi kartlarını yalıyorsun dilinle ve onların zehirli tadını içine akıtıyorsun. Bankamatikten her para çektiğinde kulağına gelen ölüm çığlıklarına alıştırmak istiyorsun kendini böylece. Hem senden güçsüzlerin ölümü, hem bu ölümleri gizleyen ve bütün katliamları anında temize çeken teknolojinin zehirli tadı sarıyor şimdi sevginin yaralarını. Bankamatikten her para çektiğinde kulağına gelen çocukların ve kimsesizlerin ölüm çığlıklarına dayanamadığını hissettiğin anlar, senin için hayatta sadece annenin babanın ve kardeşlerinin önemli olduğunu söylüyorsun kendine ve akşam iş dönüşü onlara hediyeler alarak evine dönüyorsun... Ve eskiden, sevgini bir kalenin ardına saklamadan önce sadece kendi çocuklarını sevenleri kınadığını unutmak içinse bu defa başkaları değil kendin kanatıyorsun sevgini. Sonra küçük, tüylü bir köpek almak istiyorsun kendine. Köpegi severken, kucaklarken sana acımasızlık eden dostlarının, seni sevginin o hayal ülkesinde yıllarca bekletip düşlerini ve ömrünü çalan sevgililerin yüzleri geçsin istiyorsun karşından. Onların yüzleri geçtikçe sahibin olduğun için senden başka kimseyi sevmeyecek ve bağlanmayacak olan köpeğine daha da sıkıca sarılmak istiyorsun, öpüp koklamak. Kendini öper gibi, yaralı ve belki de artık hiç iyileşmeyecek olan kendini. Hiç iyileşmeyeceğini artık kendinden bile saklayamadığın böyle anlarda para kazanmak istiyorsun, iş kurup daha çok para kazanmak. Böyle anlarda bir kalenin ardında gizlediğin herşeye yanlışlarla dolu olsa da senden izler taşıyan tarihine bile düşman oluyorsun. Seni bu hale getirenlerle bir olup bu belki de artık hiç iyileşmeyecek yaralı kendini yoketmek istiyorsun... Sonra yorgun düşüyorsun... Artık dinlenmek istiyorsun. Yarına daha dinlenmiş ve korkularından kurtulmuş olarak uyanmak istiyorsun... Ve uykuya dalmadan önce vitrinlere bıraktığın dalğınlığın geliyor aklına...Kendine bir kez daha acıyorsun ve bu yüzden pahalı bulup da almadığın giysileri almaya karar veriyorsun. Bu pahalı giysiler sayesinde ilgilerin kölesi değil, ilgilerin merkezi olmayı istiyorsun. Bu giysiler sayesinde sızlayan sevgilerini örtmek, örtmek, örtmek istiyorsun. Görünmez olmak istiyorsun. Oysa senin gemin camdan sevgili... İşte güçlü balığın güçsüz balığı yokettiği kanlı denizin her tarafından seni görebiliyorum... Sadece ben değil dost düşman herkes uykuya daldığını görebiliyoruz buradan. Çünkü senin gemin camdan sevgili. Sıkıntından yediğin tırnaklarının kenarlarını... Korkulu bir rüya gördüğünde birden silkinişini... Yaralı sevgini korumak için aldığın onca kötücül karara rağman nasılsa hep masum kalan sayıklamalarını görüp duyuyorum buradan... Kaleni ve kalenin ardında sakladığın yaralı sevgini. Boşuna saklama sevgini. Senin gibiler hiç örtünemez sevgili... Seni bu kanlı deniz ve düşmanların da dostların da hemen tanır. Ya benzerini bulup gidersin buralardan. Ya da seni yokederler sevgili... Herkes gibi ve herşeyi bilerek yaşamaszın sen Senin gibiler örtünemez... Bu kanlı denizde senin gemin camdan sevgili.


SENİNLEYKEN BEN

Ellerini tuttuğumda ben oluyorum. Büyüyorum. İçimdeki sevda ateşi büyüyor, bir yangın oluyor suyla sönmeyen. Ah nasıl atıyor kalbim bir duyabilsen... Kalbinin atışından yorulur mu insan. Ben yoruluyorum. Adını duyduğumda titriyorum. İçimde ki sevda telleri titriyor. Eriyorum, su olup akacağım sanki. Su olsam da sana akmak için bir yol bulurum ben. Ayaklarının dibinde bir göl olurum. Sen bu aşk suyuyla yıkanırsın. Seni düşündüğümde ki bir tek an bile yok seni düşünmeden geçen. Hasretin tutsağı oluyorum. Hasret dedim de seni özlemenin bu kadar zor olacağını bilmezdim. Bir sarmaşığa dönüşüyor hasretin. Bütün bedenimi sarıyor, hasretten şikayet etsemde aldırma sen. Kavuştuğumuzda yaşadığım mutluluk kötü olan ne varsa hepsini silip atıyor. Senin yanındayken dört mevsim bahar oluyorum. Seni o baharın en nadide çiçeği yapıyorum. Çiçek çiçek açıyorsun yüreğimde, kokunla başımı döndürüyorsun. Bir bahardan diğerine uzanırken zaman, sensizliği aklıma bile getirmek istemiyorum. Bir de uzaklığın var ki dayanılmaz... Kahroluyorum, mapusluk çeken bir mahkum gibi günleri saatleri sayıyorum. Ya geleceksin, ya geleceksin yoksa çürüyüp gideceğim bu kapkara zindan da. O zaman gel gel ki yüreğim kavuşsun özgürlüğüne. Bir kuş gibi uçup konsun senin yüreğine. Bak o zaman bir daha karanlık olur mu? Bir daha zindana düşer mi bu adam? Sana baktıkça kendimi hiç keşfedilmemiş bir kıtanın topraklarında buluyorum. Adım adım dolaşıyorum seni. Sana dair ne varsa hepsini öğrenmek istiyorum. Keşfetmeye aç bir kaşifim ben ancak senin topraklarınla doyuyorum. Sana her güm yeniden bir kez daha aşık oluyorum. Bu aşka ben bile şaşırıyorum ama şaşkınlığım beni mutlu ediyor. Seviyorum seni, sevdam bir çığa dönüşüyor. Bana engel olmaya kalkacak ne varsa, kim varsa hepsini bir çırpıda silip sürpürecek kadar büyük bir çığa... Sevdam,mutluluğum, cankuşum... Sen varsan, varım bende... Öyleyse benimle ol. Bir aşkın nasıl tutkulu, nasıl saf, nasıl sonsuz yaşanaçağını gösterelim herkese. Bir tek gün bile pişman olmayaçağına söz veriyorum...


 
 
  Bugün 20 ziyaretçi (48 klik) kişi burdaydı!
 
 




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol